Dünyada vergi sistemleri çoğunlukla vasıtasız yani dolaysız vergilerden ibaretti.
Devlet gelirlerinin ağırlıklı olarak vergilerden ibaret olması nedeniyle ve vasıtasız/dolaysız vergilerin de gelirlerden alınmasının doğal sonucu olarak iş adamları üzerinde maliye bakanlıklarının denetim yetkisinin kullanılması sıklıkla yapılıyordu.
Türkiye 1950 yılında Gelir vergisi kanununu ve Kurumlar vergisi kanunu uygulamaya başladı. Siyasi olarak oy kaybetme kaygısında olan hükümetler köylüden vergi almamak için zirai kazançlardan vergiyi alınamaz hale getirdi. İş adamlarının gücünden korkan hükümetler iş adamlarından vergi almayacak derecede sayılabilecek düzenlemeler yaptı.
Bir devletin hükümetinin başarısı topladıkları vasıtasız/dolaysız vergilerin toplamı ile ölçülür oldu. Devletler kendi hukukunda vergi kaçıranlara karşı yasal düzenlemeler yaptı. Mesela ABD’de vergi kaçıran kim olursa olsun hapis cezasına mahkum olacak şekilde düzenlemeler yapıldı. İngiltere’de kaçırılan verginin tahsil dilmesi ve hapis cezasının yanında vergi kaçıran iş adamları kendi kulüplerine alınmadı, kötü insan ve halk ile devletin düşmanı ilan edildi.
Zaman ilerledikçe teknolojinin gelişmesiyle halkların kullandığı teknoloji ürünleri artmaya başladı. Buz dolabı, Televizyon, çamaşır makinası, bulaşık makinası vb. ürünle piyasaya çıktı. Devletin bekasını ve halkının refahını düşünen devletler işverenlerin vergi kaçırmaları ihtimalini ortadan kaldıracak/en aza indirecek düzenlemelerin yapılmasını araştırmaya başladı ve bu düşüncelerin ışığında dünyada Katma Değer Vergisi (KDV) denilen yeni bir vergi şekli çıktı.
Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler KDV uygulaması ile fatura ve fiş uygulaması düzenlemesi yapılarak işverenlerin satışları ve dolayısıyla gelirleri kontrol altına alındı. 1985 yılında KDV uygulamasına geçen Türkiye de dünyadaki benzer uygulamalara başlamış oldu.
Türkiye’de KDV uygulaması ile birlikte yeni bir tüketim modeli gelişti ki bu modelin hala bugün bile izlerine rastlamak mümkün. Satış aşamasında tüketiciye esnaf tarafından fiş alacaksan şu para fiş almazsan bu para diye pazarlıklar yapılmaya başlandı. Dahası iş adamları gerçekte almadıkları mallara fatura alarak gelirlerini azaltma yolunu seçtiler. Sahte fatura düzenleyen kişiler ve sahte fatura alarak kullanan kişiler bugün bile hala mevcut ve adliyelerde görülmekte olan ceza davaları arasında hala büyük bir orana sahip.
Dünyada/Türkiye’de hükümetler bir çok konuda vergiye tabi kazançlarından indirim anlamına gelen teşvik vermeye başladı. Türkiye’de Doğu ve güneydoğuya yatırım yapanlara, eğitim yatırımı yapanlara vb. teşvikler verilmeye başlandı. Teşvik veren hükümetler hükümetlerin kaynak yetersizliğinden kaynaklanan yatırım yapamaması sonucunda vatandaşın yararına olan işleri yapanlara verdiği teşviklerle vatandaşa başta iş imkanı olmak üzere bir çok hizmeti vermeyi amaçladı. Ancak ne var ki teşvik uygulamaları da beklenen başarıyı sağlayamadı ve teşvik alanların halka hizmet etmesi bir yana devleti soymak gibi suç fiilleri gerçekleşti.
Vasıtasız/dolaysız vergileri yüksek oranda alan ülkeler vergide başarılı sayılmaktayken Teknolojinin daha da ilerlemesi ve alınan KDV ile birlikte vasıtalı/dolaylı vergilerde başarılı vergi toplayan devletler başarılı ve gelişmiş sayılmaya başlandı. Zaten bizim ülkemizdeki vergi kanunları ile hükümetlerin uygulamaları sonucunda işverenlerden vergi alınamaz hale geldi. Dahası 1983 yılından sonra çıkarılan sık sık vergi afları ile vergi ödemeyen işverenler mükafat sayılacak derecede faiz ve ceza borçları silinerek vergi borçlarından kurtuldular.
Dünyada gelişen tüketimden vergi alınması uygulaması bizde de başladı. Akaryakıttan alınan “Akaryakıt Tüketim Vergisi”, Özel otolardan alınan “Özel Tüketim Vergisi” (ÖTV) ve daha sonra bir çok malda alınan özel tüketim vergisi olmak üzere yeni tüketim/harcama vergileri alınmaya başladı.
Hükümet daha harcamaya konu olan bir çok malın tüketiciye teslim edilesiden önce bu vergileri almaya başladı. Her ne kadar bazı mallarda tüketici malı aldığı anda bu vergileri verse de sigara gibi, alkollü içecekler gibi ürünlerde bu vergiler malın fabrikadan çıkışı ile birlikte alınmaya başladı.
Bugün için Türkiye’de harcama/tüketim vergileri adı altında tüketiciden yani halktan alına vergiler yüzde 80 civarında ve geri kalan vergiler de zaten ücretli işçi ve memurdan alına vergiler. Kısacası bugün vergileri ödeyen bizim halkımız.
Bütün anlattıklarımız dikkate alındığında Türkiye’de 1983 yılı öncesinde işçi ve memur dışında vergi veren bir kesim yoktu. Evet işletme vergisi ve bazı adlar altında alınan vergiler varsa da bu vergiler yok denecek miktardaydı. Diğer bir anlatımla Türkiye 1983 yılı öncesinde vergi toplamayan bir devletti. 1950 yılına kadar Osmanlıdan kalan ve sonra kaldırılan onda bir anlamına gelen Aşar vergisi, beş çocuktan aşağı çocuğu olanlardan alınan baş/yol vergisi alınmaktaydı. 1950 yılından sonra uygulamaya konulan Gelir vergisi ve Kurumlar vergisi adı var kendi olmayan vergiydi. Hal böyle olmasına rağmen 1983 yılından sonra iş başına gelen hükümetler gerçek olan resmi/devlet istatistik rakamlarına benim yaptığım açıklamaları dikkate almadan bizden evvelki hükümetler şu kadar hizmet yaptı biz bu kadar yaptık...
Yani 60 yılda cumhuriyet hükümetleri şu kadar iş yaptı 4 yılda Anavatan Partisi hükümeti bu kadar iş yaptı, cumhuriyet tarihinde yapılan işlerden fazla iş yaptı gibi söylemlerde bulunuldu. Anavatan Partisi hükümetlerinden sonraki gelen hükümetlerde aynı söylemlerde bulundular.
Hükümetlerin yaptığı bir vergi almama yöntemi de vergi afları. Öyle vergi afları çıktı ki hükümetin maliye bakanı ve diğer bakanlar ile milletvekillerinin şirketleri için vergi affı çıkarıldı, yada çıkarılan vergi affından maliye bakanı ve diğer bakanlar ile millet vekilleri de faydalandı denilebilecek aflar çıkarıldı.
Teşviklerle, muafiyetlerle, siyasi tavizlerle, vergi aflarıyla vb. alınamayan vergiler işverenlerden alınmayan vergilerdir. Naylon fatura denilen sahte faturalarla kaçırılan vergiler devletimizin vergileri. ABD ve İngiltere’de vergi kaçıranlara hapis cezası verildiği, bir çok Avrupa ülkesinde vergi kaçıranlara büyük miktarda para ve hapis cezaları olduğu halde, ülkemizde hükümetimizin 2008 yılında yaptığı düzenleme ile sahte fatura kesen ve kullananlara getirilen 3 yıla kadar hapis cezası bulunmaktadır.
Günümüz de cep telefonu ve bilgisayarlardan da KDV ve özel tüketim vergileri alınmaktadır. Bugün için yeni evlenen karı-koca asgari ücretli çalışan iki kişinin iki yılda bir iki cep telefonu, evinde 1 bilgisayarı, ev eşyasını evlilik öncesinde hazırlık döneminde aldığını ve gıda harcamalarına ödediği vergileri düşündüğümüzde maaşlarından kesilen sigorta pirimi dahil maaşlarının % 70 gibi bir oranı sigorta ve vergi ödemelerine gitmektedir. Yani bugün bir asgari ücretli gerçek anlamda aldığı brüt maaşının yüzde 30 gibi bir tutarını gıda ve diğer hayati ihtiyaçlarına harcamaktadır.
Burada iki sorun bulunmaktadır. Birincisi asgari ücretlinin ücretinin yükselmesi, ikincisi bazı zorunlu teknoloji malları ile gıda ürünlerinde KDV ve ÖTV’nin alınmaması.
Ayrıca işverenler üzerinde vergi yükünün adaletli ama tahsil edilmesi, verginin tahsil edilememesi yada verginin kaçırılması halinde gerekli hapis cezalarının kanun olarak çıkarılması gerekmektedir. Yoksa bu vergi yükü çoğunluğu, işçi, memur ve esnaf olan halkımızın sırtında bir yük olarak kalmaya devam edecek adeta halkımızın Vergi mahkumiyeti devam edecektir.