İnsan her yaşta romantik olabilir mi? Yoksa gençlere özgü bir duygu mudur romantizm? Böyle söyleyince elinde bir buket çiçekle sevdiği kızı bekleyen, uzun saçları rüzgarda uçuşan genç bir erkek veya elele yürümekte olan ve kızın elinde solmuş, boynunu bükmüş bir kırmızı gül ile yine ve tabii ki genç bir çift mi geldi gözünüzün önüne? Romantizmi gençlerle ilişkilendiriyoruz yani. Daha doğrusu bu konuya bir açıklık getirmek gerekiyor.
Burada sözü geçen romantizm gerçek anlamından biraz farklı. İsim değil sıfat olarak kullanacağım. Yine karışık bir anlatım ile anlatamamaya güzel bir örnek oluşturdum.
Çocuk ve gençken hayaller kurarız. Yapacağımız, başaracağımız çok şey vardır. Meslek olsun, para pul olsun, yaşam tarzı olsun, büyük hayaller kurabiliriz. Hatta abartılı ve sınırı olmayan hayaller bile. Hayat yolunda ilerledikçe yapabildiğimiz başarabildiğimiz ve isteyip de elde edemediğimiz şeyler hayal kurmamızı kısıtlar. Yapamadığımız ve asla yapamayacağımız şeylerin farkına vardıkça daha gerçekçi olmaya başlarız. Fakat hayat hayallerle daha doğrusu umutlarla yaşanır ve güzeldir.
İnsan yemeden bir hafta, susuz bir kaç gün, umudu olmadan ise çok daha kısa yaşayabilir derler. Yani her şey umutlarla ilgilidir.
Peki şimdi soruyorum size. Umutlarınız var mı? Romantik olmaya cesaretiniz var mı? “Öldüm bittim ben. Bundan gayrı daha iyiye değil hep daha kötüye gider benim için her şey” mi diyorsunuz yoksa?
Daha son nefesinizi vermediyseniz, ki bu yazıyı okuyorsanız hala nefes alıyor olmalısınız, olup olmaması, gerçekleşip gerçekleşmemesi bir tarafa, hala dilemeye umut etmeye, hayal etmeye devam etmelisiniz. Başkaları bilse ya da bilmese, saçma görse dahi iflah olmaz bir romantik olmalısınız. Ben şahsen öyle biriyim.