Yazımızın başlığı aslında bu değil.
Antisosyal medya diye bir başlık koymak, bütün yazının ve tüm konunun sosyal medya, akıllı telefonlar kullanmak, fotoğraf, video çekip yayınlamak ve yayınladıklarımızı kimler izlemiş diye bakmaktan ibaret bir yaşamımız var, nefes alan her kim varsa görebildiğimiz, elinde bu cihazlar, boynu bükük, başlar önüne eğik, gözleri ekranda olduğunu anlatıyor demektir. Hayır dostum. Konumuz bu değil. Böylesi bir kolaycılık da bana göre değil. Mevzu daha derin.
Kişisel olarak ilgi duyduğumuz, sevdiğimiz, nerede ne yapıyor diye düşündüğümüz birileri elbet vardır. Sosyal medya veya sadece mesaj, fotoğraf, belge gönderip almaya yarayan uygulamaların da anlık, günlük “durum” adı altında sosyal medya benzeri bir tarafı oluyor. Adı lazım değil bu uygulamaların önünde sonunda o anki duygularımızı da birilerine göstermemize yarıyor olması, sizce tuhaf değil mi? Cevap maalesef “hayır değil” olacaktır.
Gerçekten de uzunca bir süreden beri bu çok normal ve normal hayatın bekli de olmazsa olmazı durumundadır. Yani durum, “durum” olmadan olmadığıdır.
Arkadaşlarımızla buluşup bolca ve keyifle sohbet ederiz örneğin. Bir şeyler yer içeriz. Sosyal olmak, arkadaşlar güzeldir. Hep iş veya hep aynı insanlarla bir arada olmak insanı sıkar ve köreltir. Pekiyi bu güzel arkadaş buluşmasında olmazsa olmaz nedir? Evet. Özçekim fotoğraflar ve bu fotoğrafları yayınlamak. Hatta neler yediğimiz neler içtiğimiz de bu fotoğraflarda görünecektir.
Bu noktaya kadar her şey normal diyelim. Bu noktadan sonra ise durum biraz tuhaflaşıyor. Tuhaf olan anlık durumumuzu ya da yiyip içtiklerimizi, bazen kendimizi çok güzel bulup, “al işte gözünüz güzel görsün” dercesine kendimizi yayınlamak değil. Bunun tuhaflığı uzunca bir süre önce normal sınıfına geçti. Artık böyle şeyleri garipsemek garip. Küçümsemek toplumun dışında itilmek riskini taşıyor.
Konumuz bambaşka. Yayınladığımız anlık duygularımıza ya da faaliyetlerimize konuyla pek de ilgisi olmayan kişilerin tanık olması, adeta üst kat komşuyu dinler gibi ya da müdürümüz bir başka çalışanla, kaynanamız bir başka geliniyle ne konuşuyor diye dudak okumaya çalışmak gibi, hatta hiç de uygun olmayan bir biçimde anahtar deliğinden insanları izler gibi bir tavırla konuya ucundan kıyısından dahil olmak çabası gibi geliyor bana. Samimi dört arkadaş buluşup da aramızda olmayan beşincinin görmesi için bir şeyleri yayınladığımızda bunu gören diğer seksen beş kişinin durumu biraz tuhaf değil midir?
Belki de tek başımıza bir şeyler yiyip içip yayınladığımızda bunu gören diğer doksan altı kişinin aldığı vitamin mineral veya doyma derecesi nedir?
Görmek ve göstermek isteğinin gerçek bir yalnızlıktan kaynaklandığını düşünüyorum. O bükülmüş boyunların doğrulması, düşmüş başların kalkması, o gözlerin ekranlardan uzaklaşıp daha yakın ve daha gerçek ve kişiye gerçekten yararı dokunabilecek şeylere yönelmesi gerektiğini düşünüyorum. Uzaklarda kimin ne yaptığından çok daha önemlidir ailemizde kimin ne yaptığı. Az belki çok az tanıdığımız kişilerle ilgilenmek yerine yan yana gelip, yüz yüze bakıp sohbet edebileceğiniz kişilerle ilgilenmek ve beraber vakit geçirmek daha kıymetlidir. Antisosyal değil yeniden daha insancıl gerçek sosyal olmalıyız. Birlikte çiğdem yiyip sohbet etmeli, belki de şehirden biraz uzaklaşıp yıldızları seyretmeliyiz mesela.
Kısacası konu gereksiz yalnızlığımızdır. Tek kişilik veya aile içinde kendi içine kapanık yaşamaktan o eski usul aile, mahalle komşuluğu, arkadaşlarla şen şakrak sohbetler eden gerçek sosyal insan davranışlarına dönmeyi öneriyorum.